Deprem bölgesinde planlanan yeniden inşa süreci öncesi uyarılarda bulunan Dr. Öğr. Üyesi Arısoy, “Kuşkusuz barınma öncelikli bir ihtiyaç. Ancak uzun vadede kentlerin yeniden ihyasını tek başına bir barınma sorunun çözümüne indirgeyemeyiz. Bugün afet bölgesinden göç etmek zorunda kalan yüzbinlerce insan için kenti kent yapan ekonomik, sosyal ve kültürel şartların geri kazanılması gerekmekte” dedi.
Ülkemiz depremin yıkıcılığını yaşayan şehirlerde yaraları sarmaya devam ediyor. Bir yandan insani yardımlar bölgeye ulaştırılmaya çalışılırken bir yandan da büyük oranda yıkıma uğrayan kentler yeniden ayağa kaldırılmaya çalışılıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yaptığı açıklamada, mart ayında Hatay’da 40 bin 426, Kahramanmaraş’ta 45 bin 67, Adıyaman’da 25 bin 882, Gaziantep’te 18 bin 544, Malatya’da 44 bin 770, Osmaniye’de 9 bin 550, Diyarbakır’da 6 bin, Şanlıurfa’da 3 bin, Elazığ’da 3 bin 750, Adana’da 2 bin 500, Kilis’te ise 250 konutun inşasına başlanacağını duyurdu. Kent planlamasının yeniden yapılacağı bu illerde mimari açıdan nelere dikkat edilmesi gerektiğini İstanbul Topkapı Üniversitesi Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümünden Dr. Öğr. Üyesi Alp Can Arısoy değerlendirdi.
“Kenti kent yapan ekonomik, sosyal ve kültürel şartları geri kazanılmalı”
Kentin tek başına sadece bir yapılar kümesi değil; sosyal ekonomik ve kültürel bir bütün olduğunu vurgulayan Arısoy, “Yaşadığımız deprem felaketi ile bu kentlerde sadece binalar değil, o binaların içinde barındırdığı yaşam, kent ekonomileri, istihdam imkanları, milyonlarca insanın etkileşim içinde bulunduğu bir sosyal yapı da çöküntü halinde. Kentin yeniden inşası bu bakımdan tek başına mekansal bir problemin ötesinde ele alınmalıdır. Hiç kuşkusuz barınma ihtiyacı öncelikli ve kısa vadede akut olarak çözüm bulunması gereken bir ihtiyaç. Öte yandan uzun vadede kentlerin yeniden ihyasını tek başına bir barınma sorunun çözümüne indirgeyemeyiz. Bugün afet bölgesinden göç etmek zorunda kalan yüzbinlerce insan için kenti kent yapan ekonomik, sosyal ve kültürel şartların geri kazanılması gerekmekte” dedi.
“Sektörlerin gelişmesi için destekler gerekiyor”
Dr. Öğr. Üyesi Alp Can Arısoy, “Kent ekonomik açıdan bir pazar yeridir. Bu çerçevede kent ekonomilerinin ve istihdam imkanlarının geri kazanılması öncelikli hedef olacaktır. Gaziantep, Kahramanmaraş, İskenderun gibi kentlerde sanayi üretimine imkan veren altyapının geri tesisi, ticaret ve servis ekonomisi gibi nüfus yoğunluğuna doğrudan bağlı sektörlerin gelişmesi için destekler önemli adımlar arasında bulunuyor” değerlendirmesinde bulundu.
“Sivil toplum köprüleri yeniden inşa edilmeli”
Kentin sosyal açıdan etkileşim alanı olduğunu vurgulayan Arısoy, “Akut barınma ihtiyacına imkan sağlayan bir yerleşim kurmak ve kent kurmak arasındaki temel fark sosyal etkileşime ne denli imkan sağladığımızla ilişkili. Kentin sosyal örgütlenmesini onaracak kullanım alanlarının, kamusal mekanların, donatıların yeniden tesisi bu bakımdan büyük önem arz etmekte. Bunun da ötesinde kent kültürel bir merkezdir ve kültürü var eden sivil ekonominin yeniden kurulması öncelikli bir hedef olmalıdır. Bu yüzden bölgedeki formal ve informal kurumların yeniden inşasının, tek başına mekanların inşa edilmesinden daha önemli olduğunu söyleyebiliriz. ‘Komşuluk’ bile mikro ölçekte bir kurumdur. Komşuluk biriminden mahallelere, formal sivil toplum yapılarından belediye gibi resmi kurumlara kadar, kentin sivil ekonomisi kurumların ördüğü bir sosyal ağdır. Aslında afet karşısında bile yerel sivil ağların dayanışmasının, merkezi kurumlardan daha verimli, hızlı ve etkili işlediğine tanıklık ettik. Tam da bu yüzden kentleri yeniden inşa ederken öncelikle bu sivil toplum köprülerinin yeniden inşa edilmesi gerekmekte” ifadelerini kullandı.
“Sağlıklı yaşam mekanı oluşturmak, gayrimenkul değer oluşturmaktan daha önemli”
Dr. Öğr. Üyesi Arısoy, “Kent ayrıca bir hafıza mekanıdır. Özellikle deprem felaketini yaşayan kadim coğrafyadaki Antakya, Gaziantep gibi şehirler insanlık tarihinin maddi ve maddi olmayan katmanlarını taşıyan yerleşimlerdir. Bu şehirlerdeki miras katmanlarını, tarihi dokuları sadece yapısal olarak onarmak değil, kültürel varlığının devamlılığını sağlayan yaşamı da zamanla geri kazanmamız gerekecek. Söz konusu tarihi dokularda yukarıda ele alınan ekonomik, sosyal ve kültürel şartların sağlanması restorasyon çalışmaları kadar öncelikli. Bu kentlerde yeni kurulacak yerleşimlerin geleneksel merkezlerinden uzaklaştırılmaması özellikle bu bakımdan önem arz etmekte. En nihayetinde mekansal olarak ise; yaşanılan felaket bize planlı ve bilimsel gerçekler ışığında şehir inşa etmenin önemini bir kez daha hatırlatmış olmalı. Önümüzdeki yıllarda ne yazık ki bazılarını neredeyse sıfırdan inşa edeceğimiz bu şehirlerde; sağlıklı yaşam mekanı oluşturmanın gayrimenkul değer oluşturmaktab daha önemli olduğu, yapılarınsa öncelikle finansal yatırım araçları değil, insanlar için barınma mekanı olduğunun unutulmaması gerekmekte. Sağlam kentler kurmamızın önündeki engel ülkemizde yeterli mühendislik, mimarlık, planlama bilgisi ya da ekonomik ve teknik imkana sahip olmamamız değil, yukarıdaki temel farkı yakalayamıyor olmamızdır” dedi.