Endokrinoloji Uzmanı Prof. Dr. Emre Bozkırlı, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’nde risk grubundaki hastaları uyararak hastaların bazen hiç şikayeti olmadığını düzenli kan şekeri kontrollerini yaptırmaları gerektiğini söyledi.
Acıbadem Adana Hastanesi Endokrinoloji Uzmanı Prof. Dr. Emre Bozkırlı, halk arasında “şeker” olarak bilinen diyabet hastalığını “Pankreasın vücut için yeterli miktarda insülin üretememesi ya da ürettiği insülinin vücut tarafından etkili bir şekilde kullanılamaması sonucunda ortaya çıkan, yüksek kan şekeri ile seyreden bir hastalık” olarak tanımladı. Türkiye’de erişkin nüfusun yüzde 14’ü gibi bir oran ile yani yaklaşık 9 milyon kişinin diyabet hastası olduğunu belirten Prof. Dr. Bozkırlı, özellikle Covid pandemisi sürecinde insanların yeme-içme alışkanlıklarının değişmesi ve çok hareketsiz kalınması nedeniyle tüm dünyada hastalığın görülme hızının daha da arttığını ve bu nedenle ciddiye alınması gerektiğini söyledi.
“Sadece hastayı değil ailesini de etkiliyor”
Prof. Dr. Bozkırlı, diyabetin yaşam boyu sürmesi; başta gözler, böbrekler, kalp-damar sistemi gibi hayati organlarda kalıcı hasarlara yol açması nedeniyle hastanın yanı sıra ailesini, çevresini ve hatta ülkesini etkileyebilen ciddi bir halk sağlığı problemi olduğunu vurguladı. Diyabet tedavisinde çığır açmış olan insülini keşfeden, hatta bu keşfiyle de Nobel Ödülü kazanan bilim insanı Sir Frederik Banting’in doğum günü olan 14 Kasım’ın her yıl “Dünya Diyabet Günü” olarak kabul edildiğini dile getirdi.
Prof. Dr. Bozkırlı, hastalığın temel belirtileri arasında; halsizlik ve yorgunluk hissi, ağız kuruluğu, çok su içme ve çok idrara çıkma, hızlı ve istemsiz kilo kaybı, bulanık görme, ayaklarda uyuşma ve karıncalanma şeklinde rahatsızlık hissi, yaraların normalden daha geç iyileşmesi, ciltte kuruluk ve kaşıntı gibi şikayetlerin olduğunu ifade etti.
“Kilo fazlalığıyla paralel seyrediyor”
Özellikle erişkinlerde görülen diyabet türü olarak bilinen Tip 2 Diyabet’in, kilo fazlalığı ile paralel seyrettiğine değinen Prof. Dr. Bozkırlı “Obeziteli veya kilo fazlalığı bulunan, bel çevresi kalınlığı kadınlarda 80 cm, erkeklerde 90 cm üzerinde olan bireyler, doymuş yağlardan- karbonhidratlardan zengin ve posa miktarı düşük beslenme alışkanlığı olanlar, hareketsiz yaşam tarzı olan, birinci dereceden akrabalarında diyabet öyküsü bulunanlar, dört kilogram üzerinde iri bebek doğurma öyküsü olan veya gebelik şekeri tanısı almış kadınlar, yüksek tansiyon, kan yağlarında yükseklik veya aterosklerotik damar hastalığı bulunan hastalar, daha önce açlık şekeri sınırda yüksek bulunmuş (100-125 mg/dL) kişiler, polikistik over sendromu öyküsü olan kadınlar ve başta kortizonlu ilaçlar gibi bir takım ilaçları kullanan hastalar diyabet gelişimi yönünden yüksek riskli olarak kabul edilmektedir” dedi.
Hastaların bir kısmında tanı anında hiçbir şikayet olmadığına dikkat çeken Prof. Dr. Bozkırlı, bu nedenle, özellikle yüksek risk grubunda bulunan kişilerin düzenli kan şekeri kontrollerini yaptırmalarının hayati önem taşıdığını vurguladı.
“Pek çok hastalığa davetiye çıkartıyor”
Diyabetin pek çok hastalığa davetiye çıkarttığının altını çizen Bozkırlı, kan şekerleri yüksek seyreden hastalarda; göz dibindeki damarlarda kanamaya bağlı görme kaybı, beyni besleyen atardamarlarda tıkanıklık sonucu felçlik durumu, kalbi besleyen koroner damarlarda tıkanıklık zemininde kalp krizi, böbreklerde etkilenmeye bağlı olarak böbrek yetmezliği gelişimi-diyaliz ihtiyacı ve özellikle ayakta olmak üzere uzuv kaybına neden olabilecek ciddiyette yaralar görülebildiğini ifade etti. Bütün bu durumların önlenebilmesi ve tedavisinin sağlanabilmesi için temel şartın ise bu konuda deneyimli bir hekim gözetiminde kan şekeri kontrolünün sağlanması olduğunu sözlerine ekledi.
“Kişiye özel tedavi gerekiyor”
Prof. Dr. Bozkırlı tedavinin temelinde hastaların diyabet konusunda eğitiminin yer aldığını vurgulayarak şunları söyledi:
“Tedavinin olmazsa olmazları; başlıca hastalığa uygun şekilde sağlıklı beslenme ve düzenli egzersiz alışkanlığının kazanılması olarak tanımlayabileceğimiz yaşam tarzı değişiklikleridir. Bunların haricinde hastanın özelliklerine uygun olarak hap tedavileri ve enjeksiyon şeklinde uygulanan tedaviler bulunmaktadır. İlaç tedavilerinin en önemli özelliklerinden biri tedavinin hastaya özgü olması zorunluluğudur. Tüm hastalara doktor kontrolünde; yaşı, cinsiyeti, eşlik eden hastalıkları, böbrek – karaciğer fonksiyonlarının durumu gibi birçok faktör göz önünde bulundurularak ‘kişiye özel’ bir tedavi düzenlenmelidir. Diyabet bir düzenli kontrol hastalığı olup, hastaların düzenli kan şekeri kontrolleri yapılmalı ve hastalar düzenli olarak muhtemel organ etkilenmeleri yönünden değerlendirilmelidir.”